Değerli Dostlar; Kim ne derse desin, şimdilik dünya bugüne kadar bizim bilebildiğimiz kadar tek yaşam gezegeni.

Yok başka gezegenlerde de hayat var, yok Mars’ta su, dolayısıyla  yaşam arıyoruz, yok ay kapısı istasyonu yapıyoruz, dense de bunlar belki 10 binlerce yüzbinlerle, milyonlarca seneyi alacak çalışmalar, araştırmalar.! Bu çalışmalar elbette  mutlaka devam etmeli. Ama biz önce üzerinde yaşadığımız muhteşem gezegen  “Dünya”nın kıymetimi bilmek, korumak zorundayız!

Şimdi siz değerli okurlarımızla paylaşacağım yaşam döngüsü hikayesi özellikle sosyal medyada çok kez paylaşıldı. Çünkü basit bir anlatımla akademik etki yaratabilen bir yaşam döngüsü, tani ekosistem hikayesidir bu.!

Bana sorarsanız herkes haftada ayda 1 yayınlamalı! Sadece sosyal medyadan değil, görsel, yazılı medyada da sıkça yer almalı.

Çünkü dünyanın ekosistemini yani yaşam zincirini bozabilecek tek canlıdır insan! Üzerinde yaşadığı, beslendiği, suyunu içtiği, havasını teneffüs ettiği doğayı yani dünyayı adeta katleden, öldüren yok eden tanımsız canavar misali..!

*

Köy yerinde ikindi vakti.

Çıt yok.

Herkes susmuş, sessizlik konuşuyor.

Zaman durdu sanki.

Birden bir damlama sesi.

"Şıp...Şıp!."

Alt mahalledeki çeşmenin musluğu bu.

Tamir edilmeli.

O arada yan arsaya bir karga kondu.

Tedirgin ama ürkek değil.

"Gakk!"

Biraz etrafı kolaçan etti.

Sağa sola baktı, yere pisledi.

Sonra kanatlandı, gitti.

Gece bir domuz girdi o arsaya.

Karganın pislediği yeri eşeledi.

Domuz eşeledikçe toprağın üstündekiler alta indi.

Aylar sonra bir fidan bitti orada.

Karganın pislediği yerde.

Yavaş yavaş büyüdü.

Dal oldu, yaprak oldu.

Ve bir ağaç oldu..

İncir ağacı.

Önce karıncalar sardı ağacı.

Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.

En son da kuşlar.

Böcekler ağacın filizlerini, meyvelerini yedi, kuşlar böcekleri.

Alakargalar da incirleri.

Hayvanlar alemi o ağacın çevresinde bir dünya kurmuşlardı kendilerine.

Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.

O yan arsada yaşam böyle süregiderken, bir insan çıktı ortaya.

Arsayı satın almış.

Önce duvarlarla çevirdi dört tarafını.

Üstünü tel örgülerle sardı.

Böylece domuzlar gelmez oldu.

Sonra börtü böcekten şikayet etti.

Etrafı zehire boğdu.

Karıncalar, sinekler, böcekler bir bir öldü.

Ardından onları yiyen kuşlar.

Sadece bir ağaç kaldı ayakta.

Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.

Tek başına.

En son onu da kesti adam.

Oradaki hayatı bitirdi.

Bir çuval inciri bok etti!

İnsan denilen yaşam türünün bilimsel adı, Homo Sapiens.

"Düşündüğünün üstüne düşünebilen insan" demek.

O zaman düşünelim.

Herkes kendisine sorsun.

Çevreye, doğaya bir karga pisliği kadar katkım var mı?

*

Üzerinde yaşadığımız gezegen olan DÜNYA,  ne kadar mükemmelüstü bir yaşam gezegeni ise, üzerinde yaşayan, adına insan denen canlı o kadar acımasız, kötü. Öldürecek bir şey bulamasa kendi türünü, kendi kendisini öldürebilen tuhaf bir yaratık.! Neyse ki iyi insanlar sayesinde yaşam devam ediyor. Sorun şu ki iyi insanlar giderek azalırken kötüler katlanarak büyüyor, çoğalıyor ve dünyayı ele geçiriyor!

Bir tapınak yazıtında dünya İle ilgi o kadar güzel şeyler yazılmış ki. Bu yazıyı da birçoğunuz okumuşsunuzdur. Lakin biz çok çabuk unutan toplumuz. Hatırlatmak, tekrar etmek zorundayız.

Bakın bir iyi insan Ne diyor dünya ve insan için;

 “Gürültü patırtının ortasında sükunetle dolaş; sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma. Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun, bağışla ve unut. Ama kimseye teslim olma. İçten ol. Telaşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver.

Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada herkesin bir öyküsü vardır. Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen. Hayattaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen yaşamında bir an bile çalışmış olmazsın. İşini öyle sev ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene önerilerde bulun ama hükmetme. İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki insanların Yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsalın tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir. Aşka burun kıvırma sakın. O çöl ortasında yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye layık bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma ihtiyacı olduğunu unutma.

Kaybetmeyi ahlaksız bir kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. Bazı idealler o kadar değerlidir ki, o yolda mağlup olman bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakabileceğin en büyük miras dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme. Gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme. Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla.

Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir. Ara-sıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki, evreni yargılamak imkansızdır. Onun için kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.

Hatırlar mısın doğduğun zamanları. Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir ömür geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. Sabırlı, şefkatli, bağışlayıcı ol.

Eninde sonunda bütün servetin sensin. Görmeye çalış ki bütün pisliğine rağmen dünya, insanoğlunun biricik güzel mekanıdır.

ARTVİNCE KALIN